29 Kasım 2013 Cuma

Sehven


     Olay ergenekon davasının başladığı 2011 yılında patlak vermişti. Bence tam bir skandaldı ama malum iktidar döneminde, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde, güzelce sümenaltı edildi, ediliyor.
     Teğmen Mehmet Ali Çelebi, emniyette gözaltında bulunduğu sırada polislerin elinde incelemede olan telefonuna, Hizbut tahrir örgütünün bir militanının telefon rehberindeki 139 telefon numarası yüklendi. Bunun üzerinden Teğmen suçlandı, yargılandı, hüküm giydi. Oysa ki teğmen, ergenekon davasında hakkındaki tüm suçlamaları çürütmüş ve mahkemede oy birliği ile tahliye edilmişti. Ardından bu sehven yükleme sebebiyle 26 ay sonra dava dosyasına yeni bir delil girmemesine rağmen 16 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
     Teğmen, kaçmadı! Boğazda son simit, çay keyfi yaptı. Sonrasında adalet denilen güruha teslim oldu.
     2011'deki olayın şimdi bu yazıya konu olmasının nedenine gelince... Numaraları telefona "sehven" yükleyen polis memuru yargılanmaya başlandı. 2 yıl süren soruşturma boyunca 5 savcı değişti. Sonunda savcı soruşturmayı tamamladı. Savcı, görevi kötüye kullanma suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemi ile iddianame hazırladı. Ancak Başsavcı vekili, iddianamenin görevi kötüye kullanmaktan değil görevi ihmalden, ki bunun cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapistir, yargılanması gerektiğini belirterek iddianamenin yeniden düzenlenmesi için savcıya iade etti. 
     Ne kadar karmaşık bir süreç değil mi? Savcılar değişiyor, iddianame değişiyor. Neyse geçtiğimiz günlerde bu dava sonuçlandı. Görevi, adaleti sağlamak olan mahkeme "görevi kötüye kullanma" suçunun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle polis memurunu serbest bıraktı! Telefonuna "sehven" yüklenen telefon numaraları neticesinde tutuklanan Teğmen Mehmet Ali Çelebi ise cezaevinde!
     Kıssadan hisse; maazallah yarın, öbür gün karakola düşerseniz ve telefonunuza "sehven" bir şey yüklenirse geçmiş olsun efendim. Allah yakınlarınıza sabır versin... Zira görevi adaleti sağlamakla görevli mahkemeler sehven diyor, pardon diyor, Nuh diyor ama Peygamber demiyor.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Körü körüne bağlanmak


     İsimler ya da partiler beni hiç ilgilendirmiyor. Kim olursa olsun bir konu hakkında hatası olduğunu düşündüğüm kişiyi eleştiririm. Herkes de böyle bakabilse olaya sorun olmayacak ama insanlar o kadar partizan oldu ki gözleri bazı şeyleri göremez oldu ya da görmek istemiyorlar.
     İzmir'de yaşanan sel felaketi sonrasında İ.Melih Gökçek'in "balık adam gönderelim mi Chp'liler?" tweetine karşılık Aziz Kocaoğlu "
İzmir, özellikle denizin yükselmesi nedeniyle olağanüstü bir gün yaşadı. Böyle bir afet üzerinden prim yapmaya ve karşı tarafı karalamaya çalışmayı, bir meslektaşıma yakıştıramadım. Ama laf söylemekse, elbette bizim de Sayın Gökçek’e söyleyeceğimiz çok şey var. Balıkadam kullanmayı Melih Bey bizden çok daha iyi bilir. Çok değil 2 yıl önce, Çetin Emeç Bulvarı’ndaki alt geçitte araçlar ve vatandaşlar 6-7 metre suda mahsur kalmadı mı? Orada balık adamlar görev yapmadı mı? Ama biz o gün tek bir kelime konuşmadık. ‘Afettir, olabilir’ dedik." diyerek cevap verdi. 2 gün önce Gökçek, "Sevgili Kocaoğlu ben seni suçlamadım... CHP'deki yobazları suçladım... Afat her ilin başına gelir...Size de geçmiş olsun.."Ama CHP'liler bundan ders çıkartıp bir daha Ankara'ya dil uzatmasın. Hangi altyapı olursa olsun afatla baş edilmez. Sen lafı CHP'lilere söyle" diyerek olay tatlıya bağlandı sayılır.
     Melih Gökçek'in açıklamasındaki yobazlık her parti içerisinde var maalesef. Bir olay, kendi desteklediği partinin başına gelince sus pus olanlar ya da yanlışı görmeden savunanlar başkasının başına gelince acımasızca eleştirebiliyor. Oysa ki taraf tutmadan hakkaniyete uygun biçimde eleştirmek tüm insanlığın görevidir.
     Altyapı Türkiye'deki birçok belediyenin sorunudur. "Benim yaşadığım kentte yağmur yağdığı zaman hiçbir caddede su birikintisi olmaz" kim diyebilir? Tüm belediyeleri bu konuda eleştirmek lazım. Bir yere konut inşa etmeden önce altyapısı inşa edilmeli ama bizim ülkemizde önce gecekondular dikilir, sonrasında yol, su, elektrik gelir en son yapılan yollar kazılıp altyapı getirilir. 
     Yazımın başında eleştirdiğim partizanlık, parti yobazlığına bir örnek; 

     
     Atatürk büstü üzerinden Chp'li belediyeyi eleştirmeye çalışan Akp'li seçmene sormak lazım; İzmir Buca'daki Atatürk heykeli kimin projesi biliyor musunuz?
     Proje, 2006 yılında dönemin Akp'li belediye başkanı Cemil Şeboy aittir. O dönem maaliyet konusunda çok eleştirilmiş hatta belediye başkanı ve proje ekibi maliyet nedeniyle yargılanmıştır. Atatürk maskını bitirmek ise Chp'li başkan
Ercan Tatı'ya nasip olmuş. Açılışta konuşan Chp'li başkan da "Ben olsam yaptırazdım, 4 milyon TL'yi okul, yurt yapımına harcardım" diyerek projeye tepki göstermiş.
     Sevgili okurlar siz siz olun körü körüne hiçbir şeye bağlanmayın ki o şey gözünüzü kör etmesin. Yoksa yukarıdaki durum gibi komik bir duruma düşebilirsiniz.

21 Kasım 2013 Perşembe

"Sahip olduğunuz tek şey bir çekiçse, her şeyi bir çivi olarak görmeye başlarsınız." (Abraham Maslow)


     Bugün kızlı-erkekli açıklamalara bir yenisi daha eklendi. Açıklama sahibi TBMM Başkanvekili ve AK Parti Kayseri Milletvekili Sadık Yakut. Haberi olmayanlara; Dünya Çocuk Hakları günü münasebetiyle mecliste toplanan 14. Ulusal Çocuk Forumu’nda, “Maalesef şimdiye kadar kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasını büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum. İnşallah bu yanlışlık önümüzdeki dönem içinde düzeltilecek” dedi.
     İlerleyen günlerde ne olacak? Ben öngörülerimi aktarıyorum. İlerleyen günlerde kız çocuklarının okuması güçleşecek, baskı artacak. Bir kesim kız çocuklarının kızlı-erkekli okullarda okumasına karşı çıkacak, hatta çocuklarını okula göndermeyecek. Bu zihniyet kızlı-erkekli iş yerlerine de kafa yoracak. Sonra kadınlarımız çalışma hayatından dışlanacak. Bir efendinin "hamile kadınlar dışarı çıkmasın, kocalarıyla çıksınlar" lafının bir örneği olarak evlere hapsolacak. Onlarca yıl kız çocukları okusun, kadınlar iş hayatına girsin diye yapılan kampanyalar, desteklemeler bir kalemde yok olacak. Çok mu abarttım? Bence ihtimal dahilinde.
     Bu tarz açıklama yapanlar, kız ile bir erkek yanyana gelince hemen elleşip, oynaştığını, zina yaptığını zannediyorlar çünkü.

Kızlı-Erkekli Üzerine


     Kaç kişinin Çatalca Çok Programlı Lisesi'nde yaşanan olaydan haberi var? Bugün Hürriyet gazetesinde okudum. Olaydan kısaca bahsedeyim. 15 yaşındaki kız öğrenci okuldaki bir erkek arkadaşıyla yan yana oturuyor. Müdür yardımcısına göre; kız öğrenci, elini erkek arkadaşının omzuna atmış. Müdür yardımcısı, kız öğrencinin babasını okula çağırmış ve “Kızınız buraya aşk yaşamaya mı yoksa okumaya mı geliyor?” demiş. Bunun üzerine baba, “Benim ahlakımı korumak sana mı kaldı?” diyerek tepki göstermiş. Daha sonrasında baba, müdür yardımcısını şikayet etmiş. Peki kız öğrenciye ne olmuş? Kız öğrenci, annesinin tansiyon haplarıyla intihara kalkışmış. Kız öğrenci, okula gitmiyormuş ve bir daha da gitmek istemiyormuş.
     Babanın sözleri ne kadar anlamlı; “Benim ahlakımı korumak sana mı kaldı?”. Doğru olan budur arkadaşlar. Kimse, kimsenin yaşam alanına müdahale edemez. Erdoğan'ın "kızlı erkekli kalıyorlar." söylemini bazıları hemen talimat kabul etmiş. Bunlardan biri de bu müdür yardımcısıdır.

20 Kasım 2013 Çarşamba

Diyarbakır'daki "Tarihi Buluşma"


     Bu konu hakkında uzunca bir yazı yazdım ama maalesef yayınlama konusunda çekindim... Oysa ki çekinmesi gereken kişiler "barış elçileri"ydi. Sadece ana fikir;
Bünyesinde terör sempatizanlığı olanlar, nasıl barış elçisi olabiliyor?

14 Kasım 2013 Perşembe

Samimiyet?


     Denizli’de bir sürücünün otomobilin kaportasının üzerine yapıştırdığı Atatürk çıkartmasını trafik polisi, kurallara aykırı diyerek kaldırtmak istenmesi tepkilere neden oldu. Tepkiler sonrasında polis geri adım attı.


                         

     Günümüzde Atatürk'e saldırmak moda biliyorsunuz. Atatürk'e küfür eden, hakaret eden devletin üst makamlarına atanabiliyor. Şimdi diyeceksiniz ki; " ee polisler yasak demiş, art niyetlisin!"
    Peki arkadaşlar size soruyorum. Seçim zamanında sokak sokak dolaşan araçların her bir yanı fotoğraf ile dolu. Şimdiye kadar hangisinin bu sebeple durdurulup uyarıldığını duydunuz ya da gördünüz?


     Sayın Erdoğan, Kılıçdaroğlu veya Bahçeli... bu araçlar kurallara aykırı, üzerindeki resimleri sökün lütfen?

13 Kasım 2013 Çarşamba

Sancaktar Dergisi



     10 Kasım'da Yeni Akit gazetesine verdikleri "Olmasaydı da olurduk" ilanı sonrasında dergiyi merak ettim ve biraz araştırma yaptım, yayınlarını okudum.
     Köktendinci bir yapı ile karşılaştım. Örneğin aşağıdaki derginin manifestosu...
                         


     Bu videoyu izleyince, yayınlarını inceleyince aklıma 2008 yapımı Girdap filmi geldi. Talip Karamahmutoğlu'nun yönetmenliğini yaptığı filmi yazımı okuyan herkese tavsiye ediyorum.
     Aldatıcılar da sizi Allah ile aldatmasınlar. (FÂTIR - 5) filmi izleyince bu sureyi anlayacaksınız ve bana hak vereceksiniz.

12 Kasım 2013 Salı

Olmasaydı, olmazdık...


     10 Kasım'da Sancaktar dergisinin Yeni Akit gazetesine verdiği ilanı hepiniz görmüşsünüzdür.
Görmeyenler için;



     Dergi yetkilileri, Koç grubunun 10 Kasım 2012'de Olmasaydı, olmazdık ilanlarına, televizyon reklamlarına karşı hazırlandığını söylüyor.
     Ben öncelikle art niyetli insanların bu sözü yanlış aktardıklarını bazı vatandaşların da düşünmeden bunu kabullendiklerini düşünüyorum. Zira burada Dünya'daki varlığımızla alakalı bir durumu işaret etmiyor. Yoktan var edilmek gibi bir şirk de yok burada.
     Buradaki sözün ana fikri, en azından benim anladığım; bu bayrak altında, bu vatan üzerinde, Ezan-ı Muhammediye ile bugün bir Irak gibi, bir Afganistan gibi, bir Suriye gibi emperyalist güçlerin sözde özgürlük ve demokrasi adı altında işgalini yıllar önce bertaraf ettiysek, savaştan çıkan bir devleti sağlam temeller üzerine inşa ettiysek ve bugün Batı Trakya'da, Kuzey Irak'ta, Srebrenitsa'da, Karabağ'da yaşanan zulümleri yaşamadıysak bunu Mustafa Kemal Atatürk'e borçlu olduğumuzu ifade ediyor.
     Art niyet ile bakmak istediğinizde milyonlarca sonuca ulaşabilirsiniz. Diğerlerinin düşündüğü gibi düşündünüz. Şimdi de bu şekilde bakın bu yazıya.
     Allah, 
Ezan sesleriyle bu vatan üzerinde ve bu bayrak altında yaşamamızı sağlayan herkese rahmet eylesin, mekanları cennet olsun İnşallah.